[ Ana Sayfa ]

             

ATATÜRK'TEN ANILAR

ANILAR 1
 

1-Hoşgeldin Halil  Ağa
2-Napolyon'a Benziyorsunuz

3-Atatürk ve Gülsüm Abla
4-Onları Bu İşe Karıştırma,Atam!
5-Atatürk'ün Rüyası!

6-Biz İkimiz Susalım

7-Sizden Öğrenmek İstiyorum (ANZAC)

8-Tek Mermi Atılmadan!..

9-Atatürk’ün Hoşgörüsü.

10-20’nci Yüzyılın Dâhisi.

11-Babasının Çanakkale’de Ne İşi Varmış.

12-Yurdumun Toprağı Temizdir.

13-Uşaklığı Öğretemedim.

14-Eğer O İzin Verirse.

15-Bir Köylü Kadın Ve Atatürk.


 

16-Bir Emriniz Mi Vardı Paşam?

17-Emir O'ndan Gelınce

18-Neden Sözünü Tutmadı?

19-Türk Mucizesi?

20-Bir Gün Yanılmışım?

21-Kaldırın Bunu

22-Kaldırın Bu Halıyı

23-Her Şey Sizin Hakkınızdır.

24-Yunan Esirleri.

25-Öyleyse Yunanistan'a Gidin.

26-Hiç Endişe Etmeyiniz.

27-Ates Kes Borusu.


Title 9

Title 10
Title 11

Title 12
Title 12

Title 13
Title 14

Title 15
Title 16

Title 17
Title 18

Title 19
Title 20

 

ANILAR 2
Title 1
Title 2

Title 3
Title 4
Title 5

Title 6
Title 7

Title 8
Title 9

Title 10


 

ANILAR 3
Title 1
Title 2

Title 3
Title 4
Title 5

Title 6
Title 7

Title 8
Title 9

Title 10

SECTION 4
Title 1
Title 2
Title 3
Title 4
Title 5
Title 6

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa Kocatepe’den 26 Ağustos 1922 sabah 05.30' da top atışları ile Büyük Taarruzu başlatılmış ve savaşı bizzat yönetmiştir. 30 Ağustos 'ta Dumlupınar 'daki meydan savaşı ve göğüs göğüse çarpışmalarla düşman bozguna uğratılmış, 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu 'nun İzmir'e girmesiyle zafer sonuçlanmıştır. Zaferin 103. yıl dönümünün de, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.(26.08.2025)   

 

NEDEN SÖZÜNÜ TUTMADI?

 

Başkomutan kanlı boğuşmada Elli Yedinci Fırka Komutanına da, karşısında bulunan tepeyi hızla işgal emrini vermişti.Tepede mezbuhane bir şekilde tutunarak direnen düşmanın, oradan çekilmeye zorunlu baskılara rağmen atılamamıştı, Başkomutan'ın bu gecikmeye canı sıkılmış, hemen telefonla Komutana ikinci bir emir verdirerek, bu tepenin ne kadar zamanda geri alınabileceğini sorar. Gelen cevapta; yarım saatlik bir süre istenmektedir. Fakat aradan yarım saat geçtiği halde, tepe henüz düşmandan alınamamıştır. Mustafa Kemal bu durum karşısında, bir kat daha öfkelenir sorar:

 

-Hani ya... Yarım saatte alınacağını vadetmişti?... Neden, niçin sözünü tutmadı?...

 

Gelen cevapta; Fırka Komutanının bunu bir onur sorunu yaparak verdiği sözü yerine getirememenin üzüntüsü ile intihar ettiği bildirilir.

 

En büyük Milli davanın kazanılması söz konusu olduğu bir sırada, vaki olan bu ihtiyari şehadet olayı da ayrıca ve hattâ başlıbaşına, Türk'ün ezeli celâdetine yeni bir örnek olarak tarih sayfasına geçecektir.

 

Başkomutan, ancak hissedilir bir seslenişle, sadece:

 

-Allah Rahmet Etsin.!... Aynı emri onun yerine geçen komutana tebliğ edin... dedi.

 

Tepe kısa bir süre sonra, kanlı bir hücumla düşmandan alınır...

 

-------------------------------------------------------------------------------------

                                

 

....Atatürk’ün  gözleri, arada bir Çiğiltepe’ye doğru gidip geliyordu.

Oralarda bir gariplik vardı:Sincanlı Ovası’na uzanan kıvrımların ortasında, bir kilit taşı gibi duran bu tepenin o ana kadar alınması gerekiyordu.Verilen emre göre, 57. Alay’ın saat 10 sıralarında ele geçirilmesi gerekiyordu.İlk saldırının şokunu atmış olan Yunan Başkomutanı Trikopis, tepenin önemini kavradığı için, o bölgeye taze kuvvetler göndermişti.

Alay komutanı Albay Reşat Bey’di…

Kendisine bağlı kuvvetlerle Çiğiltepe’yi sarmıştı.Mehmetçik yoğun ateş gücüyle tepeye saldırıyor, elinde tüfek hücuma kalkıyor; ancak karşıdan o denli yoğun bir ateşle karşılaşıyorlardı ki; bir türlü direnişi kıramıyordu.26 Ağustos, yerini 27 Ağustos’a bıraktı.Çiğiltepe hala direniyordu.Ancak Gazi sabırsızdı…Geçen dakikalar, uygulamaya konulmuş taarruz planının öteki boyutlarını etkileyecek diye kaygılanıyordu.Gerçekten de Çiğiltepe ele geçirilemediği için, öteki birliklerin bazıları bulundukları yerden, bir sonraki hedefe yönelemiyorlardı.

Gazi daha fazla duramadı; hışımla telefona sarıldı:

Şimdi, Çiğiltepe’yi kuvvetleriyle kuşatmış olan Albay Reşat Bey telefondaydı.

-“Reşat Bey” dedi Gazi.

-“Çiğiltepe’nin bir an önce alınması gerekiyor. Şu ana dek tepenin ele geçirilmesi gerekiyordu. Bu gecikme, genel harekâtı etkiliyor. Ne zaman tepeyi alacaksınız?

Reşat Bey bu soru karşısında sarsıldı.Kendisi yüzünden, bir ulusun bütün bir kaderini bağladığı büyük taarruzun olumsuz etkilenmesi ha?İçi gidip gidip geliyordu. Heyecanla karşılık verdi:

-“Paşam, tepe yarım saat sonra elimizde olacak!”

Telefonun öteki yanından Gazi’nin sesi duyuldu.

-“Pekâlâ!.. Bekliyorum…”

Bu kez Reşat Bey, kuvvetlerinin başında daha bir azimle düşmanın üzerine saldırdı. Emrindeki askerler, yağmur gibi üzerlerine yağan kurşunlara karşı göğüslerini siper etmiş, hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlardı.Bir asker ölüyor; derhal yerini başka biri alıyor; ölüme karşı gencecik bedenler korkmadıklarını gösteriyorlardı.Albay Reşat Bey, askerler arasında namusu, dürüstlüğü, korkusuzluğu ve bir parça da heyecanları ile tanınan ve saygı duyulan bir komutandı. Kaderi çoğu kez Gazi Mustafa Kemal Paşa ile onu değişik yerlerde yan yana getirmişti. Çanakkale’de ve Doğu Cephesi’nde Gazi emrinde görev yapan Reşat Bey’in dirayetini ve ne denli sözünün eri bir kahraman olduğunu biliyordu…O cephelerdeki başarılarını görmüş ve Çiğiltepe gibi önemli bir mevziinin ele geçirilmesi görevini bilerek ona vermişti.
Reşat Bey’in ise içi içini yiyordu.Gazi’nin karşısına çıkmak ve “başaramadım!” demek ha! Sorumluluk, ölümden bile ağır bir yüktü.Ve yarım saat, bir su gibi aktı geçti.Namlular durmadan kurşun sıkıyor; diz çöküp omuzuna dayadığı tüfeğini düşman hattına çevirmiş askerler direniş hattını yarıp atmak için çırpınıp duruyorlardı. Derken, hatlı telefon yeniden çaldı. Telefonu açan kişi, Gazi’nin sesini duydu:
-“Bana Reşat Bey’i verin!”
Bir soluk gölgenin üzerine ateş olup düşmüş bir nefes gibi Gazi’nin sesiyle kulakları çınlıyordu şimdi Reşat Bey’in:
-“Reşat Bey, ne oldu? Neden hala tepe ele geçirilemedi? Saat 10.30 dediniz… Saat 10.45”
-“Paşam, düşman tümenlerini tepeye yığmış, direniyor. Az sonra alacağız Paşam
-“Reşat Bey, tepe bir an önce ele geçirilmeli!”
-“Emriniz olur Gazi Paşam… Tepeyi mutlaka alacağız!”
Telefon kesildi. Ve yeniden insan gücünü aşan bir saldırı…Hatlarda Mehmetçik sanki doğranır; ancak bir dakika olsun ara verilmeden hücuma kalkılır…Ancak hayır! Düşman inatla direnişini sürdürür…Reşat Bey, ne yapacağını bilmez bir halde, bütün gecikmenin ve doğacak olumsuzlukların sorumluluğunu omuzlarında hisseder…Aklı geçmişine gider gelir…Dün, bugün ve yarın…Koskoca bir milletin bütün yazgısı şimdi onun tepeyi alamayışının acısını mı çekecek? İçi kıyılır, başı döner… Belleği bulanır…Askerlik şerefi, verilen emirler ve o emirleri canı pahasına yerine getirme sorumluluğu…Ancak, bütün çabalara karşın, o sorumluluğun yerine getirilemeyişi…Sonra büyük Gazi’ye verilen sözün boşlukta kalışı ve belki de utançtan onun yüzüne bakılamayacak kadar ağır bir yük…Herkesin yanlışları ve günahları vardır.Önlemini alırsın, kendi vicdanına söz verirsin ve o yanlış ya da günah neyse, onu temizlemeye çalışırsın…Ancak ya bu ağır günah, bir kara leke gibi alına yapışacaksa…Ve belki de o görevin yerine getirilemeyişinden o anda her hangi bir siperin içinde günahsız Anadolu çocuklarından birileri şehit oluyorsa…Aklı bir gider bir gelir Reşat Bey’in…Önce gözü bütün hücum boyunca elinden hiç düşmeyen ve sıkılan mermilerden namlusu kıpkırmızı olan revolverine takılır…Hayatta çok şey, bir anlık kararların sonu değil mi ki zaten? Bir süre sonra telefon yine çalar.
Gazi’dir telefonun ucundaki.
Ve telefonu açan kişiye Gazi, Reşat Bey’in telefona gelmesi emrini verir.
Gazi’nin karşısındaki ses, titreyerek yanıt vermektedir:

-“Paşam… Reşat Bey size bir not bıraktı ve intihar etti!”
-“İntihar mı? Ne diyorsunuz siz?”
Sanki telefonun ahizesine ölümün soğuk nefesi düşmüş gibiydi o an.Gazi’nin boğazı düğümlenmiş, gözleri buğulanmıştı.Karşıdaki ses, Reşat Bey’in yazdığı notu okumaktadır o an:
-“Paşam! Size verdiğim sözü yerine getiremedim. Tepeyi ele geçiremedim. Askerlik şerefim lekelenmiştir. Bu lekeyle yaşayamam!”
Gazi üzülmüştür; Birkaç dakika sonra Gazi’nin karargâhının telefonu çalar.
Albay Reşat Bey’in yardımcısı telefonda raporunu vermektedir:
-“Paşa Hazretleri… Çiğiltepe alınmıştır. Düşman yüzlerce ölüsünü bırakmış ve Sincanlı Ovası’na doğru kaçmaktadır!”
Düşmanın Çiğiltepe’yi terk ederek, kaçmaya başladığı anda, Reşat Bey’in cansız bedeni, basit bir örtünün altında gülümser gibiydi.O, sağ şakağına tabancasını dayamış; bir anlık kararla tetiği çekivermişti.Kurşun sol kulağından çıkmış ve o an beynini paramparça etmişti…Şakağından gür bıyıklarına doğru süzülen kanı, kutsal vatan toprağıyla karışıyordu.
 

Na’şı bir gün sonra Sandıklı’ya getirildi ve burada defnedildi.O defnedildiğinde üzerinden harcamaya kıyamadığı maaşından bir miktar para çıkmıştı.Bekardı.
Cepheden cepheye koşmaktan evlenmeye zaman bulamamıştı.Babası Büyükada’da yaşıyordu ve hastaydı.Parasızlık yüzünden evi ipotekli babasına maaşını göndererek, onu ipotekten kurtarmaya çalışıyordu. Albay Reşat’ın defin parası, cebinden çıkan babasına göndermek istediği paradan karşılandı. Ve defin masrafları çıkarıldıktan sonra, kalan para, ölüm haberiyle birlikte hasta ve yaşlı babasına, Büyükada’ya gönderildi.